Perşembe, Mart 01, 2007

Vasati 38 santigrat


Bunun ilim irfan sahipleri tarafından açıklaması nasıl yapılır bilmiyorum, ama akşamları kızaran ekmekler daha güzel kokuyor. Tost makinesi ya da ekmek kızartma aygıtı farketmez, daha tatlı bir kömür kokusu oluyor, daha bir başka oluyor işte.
Gece kaç saat yatarsanız yatın, dışarıdan teker beşer hayat sesleri, içeride akşamdan kalma tatlı bir ılıklık, gündüz vakitleri yatak bir başka geliyor insana. Çarşaf daha düz sanki, bacaklar kaydırdıkça kayıyor üzerinde, yastık ense ile omuz başı arasındaki o boşluğu daha bir tok dolduruyor. Hele hafif bir ateş, akıntılı bir burun ve de yatay pozisyona geçmek için uzuvlarından birini feda etmeye hazır bir vücut varsa ortada...
İki uyuklama arasında gündüz kadın programları tarafından zehirlendim. Asker oğluna "aşkım" diye seslenen anneler, ebru yapmayı anlatan Semra Özal saç ve gözlük modelli ev ekonomisi öğretmenleri, kek kalıpları, kadayıf tepsileri, oturtma güveçleri, fiyonklu şapkalar, tığ işi yatak örtüleri, ter içinde kapattım televizyonu. Ter içinde uyanacağım bir rüya gördüm sonra. Yazsam prime time'da gösterilecek dizi senaryosu; o derece rezil yani... Basbayağı bir konakta yaşıyoruz, ailem eskiden çok zenginmiş, ama servetimizi kaybettiğimiz, konağı elden çıkarmamak için direndiğimiz, ailenin birbirine girdiği bol reytingli zamanlar... İki abim var, aileye gelir olsun diye bir fotoğraf çekimi yapacakmışız, sandalla bir yere gidiyoruz. Niyeyse, biz poz vereceğiz yani... Bu arada abilerin kıl kaptığı bir sevgilim var, konaktaki odamda Iggy Pop dinlemişiz, o da geliyor çekime. Yolda acıkıyoruz, fazla paramız olmadığı için hepimize yiyecek alınamamış falan... Ateşim o ara yükselmiş olabilir.
Uyanınca kafama takılan bir haber izledim sonra. Belçika'da "geleceğin evi" diye lanse edilen, her şeyin otomatik/ dokunmatik olduğu bir ev tasarlamışlar. Yataktan kalkmadan duş musluğu açılıyor, banyo aynasında haberleri izliyorsun. Yemek yapan akıllı fırınlar, enerji tüketimini gösteren ışıklı panolar... Her şey bulunmuş, ama ütü denilen insanlık suçu baki... En fazla ilerleyebildikleri, Faruk Saraç vitrininde görülebilecek kafasız bir mankene gömleği giydiriyorsun, iki pof poftan sonra alet ütülemiş oluyor. Bu ütü işini hiç anlamadım ben, illa buruşuktan kırışıktan tiksineceksek, neden meselenin köküne inilemez; neden münasip bir kumaş popüler kullanıma açılamaz...
Tam zamanını veremeyeceğim, ama bazen bana her şey çok başka görünüyor.

Hiç yorum yok: