Çarşamba, Ekim 29, 2008

Beyin salatası


Öyle bir memleket ki 'Ulan bu varken buna dertlenilir mi' diyor insan, 'Ona buna hakkıyla ses etmezken, bu mu?' diye irkiliyor. Tatlı su muhalefetçiliğine, lifestyle anarşizmine, hip vatandaşçılık galeyanına paça bulaştırmak istemiyor. Sinirleniyor, öfkeleniyor; kaba etlerinin üzerinde tefekküre dalıyor.
Ama işte böyle böyle bu ülkede insanların dertleri birbirine kırdırılıyor. Ehliyet sınavına hazırlık kitabında geçmiş sınavlardan örnek sorular vardı; bir tanesini unutamıyorum. "Asit içmiş birine bulunulacak ilk müdahale nedir" sorusunun şıklarından birinde "Baz içiririm" vardı. Doğru yanıtı değil ama yanlışını hatırlıyorum ben. Gayemiz nötre ulaşmak yani...
Aradan kaç gün geçmiş; hafakan'a yazamadım diye ölmedim. Ama yazamadım diye sinirden çatladım. Yazmaya oturunca bir kalakaldım.
Bazı bazı niye yazdığını bile bilmiyor insan. Ama yazamadığında durum daha net. Sıradan gezdireceksin limonu; beyinlerinde...

Salı, Ekim 21, 2008

Gönderme/ Alma / Silkeleme


Gmail gibi yeni gelen anında yerini bulmuyor da, outlook'un gönder/al'ı gibi bir gün. Gönder yahut al demedikçe, buna mecbur kalmadıkça zihinsel giriş-çıkış yok. sonra bir basıyorum, hepsi birbirinin arkasına diziliyor, onun ağırlığı daha da felç potansiyelli.
Camı açıp da, aşağı sallandırıp da bir şey silkeleyen az erkek gördüm. Hatta gördüm mü?
Yatak örtülerini silkeler kadınlar sabah yatağı toplamadan önce. Üzerlerinden çıkanları silkeler, gardıroba geri koymadan önce. Masa örtüleri silkelenir, toz bezleri silkelenir. Kilimler ve halılar hatta... Kolları kaslı kadınlar vardır silkelemekten. Gül göbekli buldan halıları patiska gibi sallandırırlar, bayrak gibi dalgalandırırlar havada.
Silkelemek kadınsı bir faaliyettir, hijyen açısından silkelemenin faydası bilimsel olarak kanıtlanamadıysa da, ruh bilimi açısından kadınlara faydalı bir eylemdir. Silkeleyen kadın rahatlar. Havada tozların, iplik parçalarının, kuruyemiş kabuklarının, ekmek kırıntılarının toz bulutu olup uçuştuğunu görmese de, silkelediği şeyden neyi koparttığını bilmese de rahatlar. Silkeleyen kadının üzerinden bir kat kalkar.
Bir süredir silkeleyemiyorum. Eksi 1 evlerinin faideleri bolsa da, silkelemeye izin vermemelerinin karın ağrısı en az 5 sene sonra ortaya çıkıyor. Bir şey eksik diyorsunuz, yerden kendi boyunuz kadar uzak olduğunuzda silkelediğiniz pikeyle havada boşa bir pike attığınızı hissediyorsunuz.
Silkelemek istiyorsunuz.

Pazartesi, Ekim 13, 2008

Kablosuzluk özlemi


Utandırıcı bir süre uzakta geçmiş hafakan'dan. İnternet erişimi her şey değil, insanın kendisine de erişmesi lazım... Havaş diye tutturan bendim.
Girdiğim ülkeden bir hafta sonra çıkarken, bana "Siz buraya girmemişsiniz, buradan çıkmışsınız" dediler. Suratsız pasaport kontrolcüleri birbirine girdi. Bir yalan kıvırıyor muyum diye hiç çekinmeden alıcı gözle bakarken bana ara ara, bir yerlere telefon ederken kırmızı yanaklı Alman, alnı boncuk boncuk terledi. Kıvıracaksam da böyle yalan olmaz, girerken çıkarmış gibi yapılmaz, içi eriyerek üç kez özür diledi. Özür dilemek harddisklerinde yok. Ben bir haftalığına hiçbir yerde görünmenin keyfini yaşadım o esnada, arkamda dizi dizi uzanan benim gibi EU vatandaşı olmayanlar küfretmeye başlarken yavaştan, pasaportumda bir hafta arayla iki kez çıktığım ülkenin sayfasını diğerlerinden daha çok sevdim.
İki üç hafta arayla bikini ile yün hırka- mont- atkı üçgenini tatmış beden biraz vitamin kudretiyle ayakta duruyorsa, biraz da ne için olursa olsun bir müddet wireless dolaşmış olmakla dinç. 'Kablosuzluk özlemi' bir grup ismi olabilir mi?
Döndüm; kaloriferler yanmış. Döndüm; süt mısırcıların bir kısmı toptan kestaneye, bir kısmı ikili sisteme geçmiş. İzlanda'nın batışı zaten her yerde mevzu; bir komiklik... Sanki vaziyet burada farklı. Olay basit: Amerika yenilince, biz de yenilmiş sayıldık. 'Ben oraya hiç girmedim' desem...