Cumartesi, Eylül 25, 2010

Kendini ban'lamak



Daha evvel '70 milyon sizi izliyor'da benzeri bir 'nereden-nereye' durumu yazmıştım. Her kelimede niyet ve zihniyet kendini bir lokma daha ele veriyor, bir kelime, bir cümle derken lafın sonunda kendinizi bambaşka bir yerde buluyordunuz.
Sabah'ın Günaydın ekinde 'Halk Ne Diyor?' köşesinden almıştım. Biri diyordu ki "Gay polis de olur, asker de. İnkar etmek anlamsızdır. Fakat burada olmaz. Belki ileride olabilir. Ama olmasa daha iyi olur."
Burada hülasa, 'olmasa daha iyi olur'dur.

Bambaşka bir vesileyle gezinirken şöyle bir metne denk düştüm. Nereden nereye...

"Evren üzerinde kimseye çirkin diyemeyiz bizim insanlığımıza yakışmaz ALLAH’ın yarattığı bütün canlının ayrı bir güzelliği vardır." diye başlıyor. E, tamam...
"Belki bazıları bunun bilincinde hareket etmiyebilir ama gerçekler acı olduğu için insanların çoğunluğu düşünerek hareket etmekten kaçıyor." Türkçe sakatlıkları bulunsa da bir fikir ortaya koyma niyeti, bir eleştirellik var. Sonra devam ediyor...
"Bizde istedik ki güzel bayanların seslicet odası olsun bütün güzellerimizi orda toplayalım sizlerde bu güzellikleri görmek istiyorsanız çıtır kızların odasına bağlanmak istiyorsanız bağlantılı resimlerimizi tıklamanız yeterli olacaktır."
Yuh... Evrenden, Allah'tan girip geldiğimiz yer burası mıdır? Sesli çet odası mı? Çıtır kızlar mı? Böyle bir girizgâha gerçekten lüzum var mı?
"Unutmadan şunuda söylemeliyim kimsenin güzelliğiyle, çirkinliğiyle dalga geçmeyin aksi takdirde banlanmanız an meselesi olur. Umarım bu konuda doğru anlaşmaya varmışızdır." diye bitiyor.
Ama ben de bitiyorum. Ban'lıyorum kendimi bir nevi...

Cumartesi, Eylül 11, 2010

Doludolu

Nakil, iptal ve türlü sebepler yüzünden Telekom'dayım. Sıra numaram geldiğinde dipteki küçük odaya geçiyorum. Bir masa, karşısında bir sehpayla sandalye, bir de dosyamsılar için raf... 50'lerinde güleryüzlü, hatta ultra güleryüzlü bir abi oturuyor karşımdaki masada. Yanına tabure çekmiş durumda gençten bir kadın bir de... Dar kumaş pantolon, küçük gömlek, gölgeli saçlar. Ben lüzumlu işlerimi söyledikçe abide hep bir "Hallederiz" havası, bir yandan da gençten kadına yönelik "İşte buradan girdik", "646'yi seçiyoruz burada da" nevi pedagojik yönlendirmeler.

Bir ara çalıştıkları sistem yavaşlıyor, durumu yumuşatmak için yapılacak esprileri de vazifesine dahil etmiş abi. Bunu şaşırdığım bir sevimlilikte yapıyor, çünkü on iki dakika bekledikten sonra kullandıkları programın benim sokağımı göstermesini yüzyılın buluşu imliyor. "Bak bak şimdi sizin apartmanı göreceğiz" diyor Ay'a gideceğiz gibi. Belli ki o buna inanamıyor, fazla gördüğüm o on iki dakikaya rağmen benim de inanamamamı istiyor.
Yerdeki o ayak koymaya yarayan dev ayak takozları, onun geldiği, onun memur olduğu, onun bir bilgisayar ekranından Beşiktaş'ta bir sokağın, bir apartmanın görüntülenmesine inanamadığı zaman.
Abi bir şeyler için üç dakikalığına dışarı çıktığında genç kadına işe yeni mi başladığını soruyorum. "Evet, ama beklentilerimin çok altında çıktı" diyor. Bankada çalışıyormuş eskiden, bulunduğu konum da, mesuliyeti de, maaşı da daha iyiymiş. "Artık daha genç, üniversite mezunu, dil bilen personel çalıştırmak istiyorlar burada. Eski ilkokul, ortaokul mezunu personeli temizlemek istiyorlar. Ama iş ilanlarını gözden geçirmeliler bence. Verdikleri ilan bu değildi" diyor.
Üç dakikalığına dışarı çıkmış olan abi o 'temizlenecek' güruhtan. Bizim kız da yeni, arzulanan... Abi, genç kadına her şeyi bilen abi gibi yaklaşıyor, komik bir abi olmak istiyor. Ara ara yalnızlarken "Üniversite okumak da ne ki, artık herkes okuyor" diyormuş genç kadına; alçak sesle söylüyor kadın bunu bana yerin kulağı varmış gibi.

İkisi de birbirinden nefret ediyor. Yok, aslında. Abi için genç kadından nefret etmek kendi sonu olur, o gittiği yere kadar abiyi oynamak istiyor. Genç kadın başladığı yeni işte kıdemliye kusur etmek istemese de abinin yaptığı işin bir halt olmadığını, lüzumsuz bir çekirge hayatı yaşadığını düşünüyor. Ama türlü sebeplerden de bankayı bırakmış işte, diplomasına hürmet eden bir yer diye buraya gelmiş. İkisi de ertesi gününden korkuyor, ikisi de bugün bitsin diye düşünüyor. İkisinde de ağrı kesici var.

İşte bunun adı özelleştirme oluyor.

Telekom'a kaç sene evvel bir gittiğimde grev vardı. O gün ise inşaatı süren yeni binaya gittim. Yaptığım işi soran abi "Ne güzel! Hayatı dolu dolu yaşıyorsunuz, değil mi?" diye sordu bana. "Olduğu kadar" dedim.