Çarşamba, Ocak 10, 2007

Eski aylar


E, ben de Nasreddin Hoca fıkrası okudum tabii... Ömer Seyfettin zamanları -ki bu ayrı bir başlık-, kapağında eşeğine ters oturmuş hocanın yanaklarını bile hatırlıyorum; okutmuşlardı. Ben en çok "Eski ayları ne yaparlar Hoca'yı" seviyordum. Haiku tadında: "Kırpıp kırpıp yıldız yaparlar". Burada komikliği nerede arayacağımı hiç bilememiştim, o kadar akla yatkın geldiğinden belki.
Eski defterlere bakıyorum; boy boylar, renk renk kalemlerle yazılmışlar. Eski eşantiyon ajandalar, kalın kapaklı afili defterler, kapağında yarış arabası olan lise defterleri... On yedi sene evvel yazdıklarını unutuyor insan, kaldi ki yedi sene evvelinden de bu neremden çıktı diye sorduğum tarih üstü dökümler... İç dökümü mahiyetindekiler hissen anımsanıyor da, o yarıda kalmış hikayeler, sayfalarca sürmüşleri, başlığı bile atılmış olanları, bunları ben mi yazdım diyebiliyorum.
Sabah cep telefonunun alarmını 10 dakika sonraya ayarlamaya çalışırken, sağ baş parmağım "tamam" tuşunda, o an sırtımdan vurulmuşum gibi uyuyakalmışım. Yine berrak bir rüyayla koşturdum tabii ki işe. Peki hatırlamadıklarım, onlar nerede?
Neredeler, atılmamış defterler vasıtasıyla muhasebesini yapamadığım, kafamın içine mermi gibi girip de yazmaya üşendiklerim, düşündüğümü bile unuttuklarım? Bir bulut olup atmosferi mi aşıyorlar görülmüş de hiç hatırlanmamış rüyalarla birlikte? O bulut geri dönüyor mu sonra bana, dönecek mi? Gittiler mi, hiç gelmemişler gibi? Evrende bir şey kaybolur mu?
Aldığım bir cevap var; ama bir daha söyle, eski aylar ne olur Hoca?

Hiç yorum yok: