
Güneşi görünce masaları dışarı atmışlar hemen. Kapıda Beşiktaş Öğretmenevi yazıyor, ama öğretmen olmayan da girebiliyor. Sadece çaya, kahveye öğretmen olanlara göre 50 kuruş, 75 kuruş falan daha fazla veriliyor. Sütlaçta fark daha fazla ama. Hepsinde böyle midir sistem?
Kitaba dalmışım, sırtımı döndüğüm masadan yükselen şu cümleyle gerçek dünyaya kondum: "Mesela ben senin evinde nasıl sıkılıyorum, nasıl sıkılıyorum..."
Bu nasıl-nasıl vurgusunu o kadar şahane yaptı ki 70'e yakın yaşlardaki teyze. Üçünün de başları "geleneksel" model bağlı, çay içiyorlar. Muhtemelen nasıl sıkılan ama nasıl sıkılan teyzeydi arada bir de sigara yakan. Sırtım dönüktü o esnada.
"Bak yanlış anlama senin evin hepimizinkinden büyük, ben hiç öylesinde oturmadım. Ama sana geldiğimizde çay doldurmaya mutfağa gidiyorsun ya, ben başlıyorum kendimi yemeye... Bak aslında şu büfeyi alıp şuraya koysam, şu eski dolabı atsam, bardakları şöyle dizsem... Vallahi engel olamıyorum kendime. Yanlış anlamadın değil mi?"
Bu dediği nasıl doğru anlaşılır?
Karşısında sesi çıkamayan, evi masaya yatırılan kadının adı Muhterem. Bizimkinin Nadide. Nadide, nasıl yılmış yarım asırdır aynı evlerde oturmaktan; muhit, kat değiştirseler de aynı adamla, birbirine benzer evlere, aslında hep aynı eve uyanmaktan.
Daha çatallıydı belki gençken dili, o zaman daha hâlâ başka türlü bir hayat mümkün olabilir gibi geliyordu belki. 36'sında, 17 yıllık evliyken, 15 yaşında bir kızı ve 10 yaşında bir oğlu varken, o zaman bir umut vardı.
Sonra birden kızı geldi 40 küsura, oğlu 40, metrekare aynı.
Nadide'nin hayal gücü 65'inde, artık Muhterem'in misafir odasına yetiyor. 110 metrekarelik evi, bardakları bir boy dizilmemiş büfesi ve böyle kıymet bilmezliğiyle Muhterem'e yetiyor dili. Nadide bir Muhterem olsa yetecek. O yüzden bir çıktı mı odadan Muhterem, eski kristal çanaklardaki geçen Kurban'dan kalma çikolataları çöpe döküyor, likör bardaklarını sıralıyor, Muhterem'in torunlarının vesikalıklarını çekmeceye kaldırıyor.
Muhterem susuyor.
Nadide bir sigara yakabildiyse, "Senin evinde nasıl sıkılıyorum, nasıl sıkılıyorum" diye lafa girebildiyse, bir Muhterem olma umudu duruyor içinde.
(Resmin adı "Old Woman at the Mirror", Bernardo Strozzi)