Pazartesi, Ağustos 03, 2009

Küçük parasına büyük

Şimdi yazdığım için kızacak, belki de kızmaz. Küçükken ailecek acıklı bir film izlediğimizde, mesela Hülya Koçyiğit'in kanser olduğu film, benim kardeş televizyona bakarak ağlayamaz, tuvalete koşardı. Sonra tuvaletten hönküre hönküre ağlayışını duyardık, "Yapamıyorum, yapamıyorum" diye... Bir yavuzözkan filmi çağrışmasın, yapamadığı basbayağı büyüğü... En azından iddia o. Adam 4 yaşında.
Çok yavuzözkan diyaloğu havasındayım. Demin acıklı bir film seyrettim, sonunda kadına mı ağladım bilmiyorum. Temin ederim film de yüklü bir miktar.
Şehirlerarası yolda, arkasındaki nasıl bir dört teker olursa olsun ondan daha hızlı gidemeyeceğini bilen bir Murat'ın, bir Reno'nun (bunlar hâlâ var), munis bir sağa kırışı vardır. Çok uzatmadan onu sollayın, acıtmadan geçin ister, yolun sağında yok olmak ister bir başka dört teker onu sollarken. Bunu kendi arzusuyla yapar. Ama yine de bundan gocunmaz, bunu kaderi bellemiş bir kalenderlik vardır halinde. Yalnız kalmak ister kendi hızında. İçinde insan yok gibi hissedersiniz, mekaniğin hissi geçer.
Öyle bir an, o his geldi aklıma.
His alemi karışık. Böyle şeyler derken, Hülya Koçyiğitli filmden atlayıp "büyük abdest" diyen bir doktor da gelebiliyor aynı akla. Hipokrat yeminli koskoca hekimsin, "büyük abdest" ne babaanne gibi? Yerine ne dese, onu da bilmiyorum.
Zaten pek bir halt bilmeden başladım yazmaya.

Hiç yorum yok: