'Can' nasıl çevrilir İngilizce'ye diye dert edinmiştim bir ara; hatta yazmış mıydım da buralara? 'Vefa'nın nasıl çevrileceği birkaç saati yedi mesela. Sadakat değil, karşılıksız ama illa ki sevgiyle de olmuyor, bir mecburiyet hali de var. Hepsini bir anda anlattığında başka dille işleyen kafalar karışıyor; tek akıllarında kalan Facebook'tan ilkokul arkadaşını bulmak oluyor.
Saatte 120 kilometre esen fırtına nasıl olur bilmiyorum. Bildiğim fırtınaların da ölçü birimine aşina değilim. Mesai çıkışı Sirkeci'deki üstgeçitten akan insanlar hızıyla akıyordu bulutlar bir yandan diğer tarafa. Gökyüzünün de bir hayatı var gibi, sanki, yani. Paris'e fırtına geliyor.
Geldi; atılmış metro biletleri, kapı önlerinde alelacele içilmiş sigaraların izmaritleri çoktan havada, naylon poşetler iki durak sonraya uçmuşlar, ilk camlar az önce indi. Rüzgar evlere girmek isterken inliyor. Barcelona'ya dönecektik daha. Bir tabela daha indi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder