Teorik olarak üç kişilik de olsa, dört kişiyi de alır o cüsseyle. Deri süsü verilmiş, siyaha yakın koyulukta bir kahverengi. Bir kanape; bir canlı.
Bu canlının manyetik bir gücü var. Ya da zaman içinde böyle büyümek, organlar geliştirmek kendi naturası. En çok gazeteler, tatil günü can çekmemiş bir yazı belki sonra okunur diye saklanmış haftasonu ekleri şeklinde uzuyor kolları. İçeri, kütüphaneye giderse unutulacağından, tez zamanda dokunuş planlanan kitaplardan fışkırıyor bir de. Kanepenin sırt yaslama kısmının duvarla birleştiği doğal rafta başlıyor. Önce daha az oturulan en sol yan, sonra en sağ... Kitaplar, kesik gazete sayfalarını da araya katarak birbiri üzerinde yükseliyor. Dergiler, çoklar... Hepsinin yayımlanma periyodları var ama okunma periyoduyla eşleştirmek ne zor. Oturma kısmının önce en sol, sonra en sağ kısmında üst üste birikmeye başlıyorlar. Boyları eşit olanları istiflemek sözde bir düzen sağlıyor. Bir süre sonra, alelacele çantadan çıkarılmış başka bir tanesiyle, üzerine belki bir de faturayla, bir CD kapıyla, boy boy defterlerle birleşerek ortaya doğru yayılıyorlar. Kanepenin kendisi çekiyor hepsini, manyetik bir gücü var. Ya da kim bilir nereden buluyor onları. Kanape bir süre sonra hakiki hizmetinden uzaklaşıyor, başka tür bir raf sistemi oluyor. Üzerine oturulmasın diye kendisi yapıyor belli ki bunu. Ya da naturası bu. Çünkü bir girişip kendi derisiyle tertemiz bırakıldığında, üç gün sonra başlıyor yine biriktirmeye, uzamaya, genleşmeye...
İçeride hakiki hizmeti bu olan raflar var. Raflar dolmuş, yeni kitaplar yere paralel vaziyette dik kitapların üzerine konmuş. Biri bir vesileyle yerinden çekilmiş, rafta yerini bulursa unutulur diye öne, vitrine çıkarılmış. Kitaplık da canlı, belki atom dizilişi el vermiyor düzene. Kesinlikle canlı.
Bilmediğim bir tarihe, rahat rahat, çok rahat okumak üzere ayrılmış kitaplar var. Hayatta okumayacaklarım da... Neden? Bir kuşun yuvasına dal, çalı çırpı toplaması gibi, yenilerini de getiriyorum eve. Rahat ama çok rahat zamanlarda okunmak üzere çok şahane kitaplarım, atmaya kıyamadığım dergilerim var.
O zaman ne zaman bilmiyorum. Beni bekliyorlar. Onların zaman sorunu yok. Bana bir şey anlatıyorlar. Geceleri aralarında konuşuyorlar, sabaha karşı sayfaları kalınlaşıyor, boyları büyüyor. Bu fabldaki en cansız benim; bana bir ders veriyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder