Lafın yine sineklere gelmesi benim elimde değil, yazmaya başlarken yanıma aldığım kırmızı eriklerden birini ısırınca, mevzuya girme istikametim birden değişiverdi. Meyve sineklerinden ürküyorum. Tanımlı hayvan korkuları yüzünden hiç değil, ne olabilir, ne yapabilir ki... Ama pazardan güzellerini elinizle seçtiğiniz eriklerin ortasından, diyelim bir hafta on gün sonra fırlayıveren bir başka canlıdan, bir kese kağıdının daha büyükleri tarafından kapsanmış küçük bir evrene dönüşmesinden ürküyorum. Bir şeftalinin için için bozulmaya başlamasının, çürümesinin, ölmesinin öncesinde, çekirdeğinden yeni bir şeftali yaratmadan çok çok önce, küçük bir sineğe rahim olmasına şaşırıyorum.
İçten içe olan her şeyde böyle ürküntü verici bir yan var. İçten içe gerinen fay hatlarında, içten içe köpüren bitkisel hayattaki yanardağlarda, içten içe çatlayan duvarlarda, içten içe ölen asırlık kavaklarda, içten içe kansere kesen hücrelerde hep böyle bir yan var. Bilemiyorsunuz, anlamıyorsunuz. Bir gün kendi işaretiyle geçmişini döküyor önünüze, meğer bir müddettir neler olmaktaymış diyorsunuz. Doğa kendini aynı yöntemle yapıyor, içten içe. Ama doğal, toplumsal ve kişisel afetler de tıpkısının aynısı... Ürküyorsunuz.
Dün iş münasebetiyle telefonda gayet düzeyli konuştuğumuz biri, yapması gereken bir şeyi neden yapamadığını açıkladı: Yemekten sonra bana bir ağırlık çöktü... Bu cümle öncesi sinirliydim, çünkü o yüzden benim işim aksıyordu. Bunu duydum, çözüldüm. Yemekten sonra çöken o ağırlığı bilmiyorsam, bunu anlamayacaksam zaten yuhtu bana. Bu bir doğa kanunuydu.
Bilhassa içten içe içimizde dönenlerden korkarım.
Bir de meyve sinekleri üzerinde yapılan kanser deneylerini anlamam hiç...
4 yorum:
dişlerr, çürüyen dişler. kesinlikle fark ettirmeden!
Derrida'nın "The Animal That Therefore I Am (More to Follow)" yazısından (not: çeviri benim ve 5dk içinde ingilizcesinden yapıldı, üstüne üstlük hiçbir sorumlulukta kabul etmiyorum. keşke cogito 51 ['insan giyinir' konulu] için çevrilseydi)
Hayvan ne? Öteki.
Sıklıkla sorarım kendime, sadece görmek için, 'kimim ben'-suskunlukta, bir hayvanın bakışına çıplak yakalanmış, mesela bir kedinin, o anda (takipteyken) kimim ben; uzun bir süre için, evet, utancımın üstesinden gelmekle tasalanıyorum. Bu sıkıntı nereden? Utanmazlık tarafından gelen bir refleksi bastırmada rahatsızlanıyorum. İçimde susan rahatsızlık uygunsuzluğa karşı. Sadece görmek için, hareketsizce size bakan bir kedinin karşısında çırılçıplak, cinsi teşhir olunmuş ve kendini çıplak buluştan gelen uygun-suzluğa karşı. Bir tür çıplak hayvanın öteki bir hayvan huzurunda oluşunun uygunsuzluğu [malseance], bu noktadan sonra buna “animalseance” da denebilir: hakikatte çıplakken, hayvanın ısrarcı, müşfik veya merhametsiz, şaşkın veyahut durumu idrak eden bakışına maruz kalmak, uygunsuzluğun tekil, kıyas edilemez ve sahih bir tecrübesi. Bir kahinin, hayalcinin veya fazlasıyla-berrak bir amanın bakışı. Sanki utanç içindeydim, dolayısıyla kedinin karşısında çıplaktım; fakat utancımdan da utanmıştım. Aksetmiş bir utanç, kendinden utanmış bir utancın aynası, öyle bir utanç ki hem meşru kılınamaz, hem yansımaya özgü hem de itiraf edilemez. Bu yansımanın optik merkezinde beliriverir -ve gözlerimde bu kıyas kabul etmez tecrübenin odağı- çıplaklık denilen şey.
---aslı---
"What animal? The other.
I often ask myself, just to see, who lam-and who I am (following) at the moment when, caught naked, in silence, by the gaze of an animal, for example the eyes of a cat, I have trouble, yes, a bad time3 overcoming my embarrassment. Whence this malaise? I have trouble repressing a reflex dictated by immodesty. Trouble keeping silent within me a protest against the indecency. Against the im- propriety that comes of finding oneself naked, one's sex exposed, stark naked before a cat that looks at you without moving, just to see. The impropriety [malseance] of a certain animal nude before the other animal, from that point on one might call it a kind of animalseance: the single, incomparable and original experience of the impropriety that would come from appearing in truth naked, in front of the insistent gaze of the animal, a benevolent or pitiless gaze, surprised or cognizant. The gaze of a seer, visionary, or extra-lucid blind person. It is as if I were ashamed, therefore, naked in front of this cat, but also ashamed for being ashamed. A reflected shame, the mirror of a shame ashamed of itself, a shame that is at the same time specular, unjustifiable, and unable to be admitted to. At the optical center of this reflection would appear this thing-and in my eyes the focus of this incomparable experience-that is called nudity. And about which it is believed that it is proper to man, that is to say foreign to animals, naked as they are, or so it is thought, without the slightest inkling of being so."
Critical Inquiry, Vol. 28, No. 2, (Winter, 2002), sf.372-3
indirin rahatlayın:
http://www.mediafire.com/?d5cy1jzvpoy
Rafın köşesinde unutulmuş baharat, pirinç, bulgur kavanozları... Kurtçuklar kelebeğe dönüyor, öyle fark ettiriyorlar kendilerini.
selamlar. bu makale üzerine bir response paper yazma uğraşındayım.
cok etkileyici bir dil/yazı, lakin; ingilizcesinden anlamaya çalışırken çok fazla şey kaybettiğimi farkettim.
demem o ki; acaba bu makalenin hepsini cevirmiş olamassınız değil mi?
ya da belki bu makaleyle ilgili başka bir yazı, bana yardımcı olabilecek başka bir kaynak biliyo olabilirsiniz?
teşekkür ederim şimdiden.
Yorum Gönder