Cuma, Haziran 08, 2007

Günün elemanı


Dün akşam üzeriydi, birden indiren yağmurda Karaköy iskelesi karşısında bir pastane şemsiyesine sığınmıştım. İşte olmadığım, bir işte çalıştığımı unuttuğum bir perşembeydi.
Saat 6 olmuş... Kumaş pantolonlardan, çapraz çizgili kravatlardan, taşlara vuran dolgu topuk seslerinden ve başka şeylerden anladım bunu. Gün içinde birbirleriyle sekiz cümle eden adamlar, kadınlar, üçlü dörtlü gruplar halinde 'paydos'un verdiği bir gevşeklik içinde şeflerine küfrederek önümden geçiyorlar. Kendilerinden geçiyorlar bunu yaparken, burada birleşiyorlar. Eve gitmeden çocuğu babaanneden alacak kadınlar, eve giderken karpuz almayı akıllarında tutan adamlar, bu ortaklığı kurlaşmaya çeviriyorlar hatta. Bu perşembe 'paydos'unun ve yeri gelse anasını bilmem ne yapacakları patronlarının durduğu bu kesişim kümesinden cinsel bir enerji doğuyor, akbillerini basarken kurlaşıyorlar. Öğle tatillerinde yarım bırakılan sığ cinsel göndermelerin devamı gibi de değil tam. Başka tür bir pornografi bu; şirket pornosu... Aynı yerden çıkmışlar, aynı kişiden nefret ediyorlar, akşam saatleri için teker teker sıkıcı ayrı hayatlar kurmuşlar, aynı vapura binecekler.
Karaköy'den kalkan son Kadıköy vapuru iskeleye yanaşırken, önceden demirlemiş birkaç vapurun içinden geçmek gerekir bazen. Şehir hatları çalışanlarının vapurları eve dönüştürdüğü saatlerdir bunlar. Radyonun sesi sonuna kadar açılmıştır, güverteyi yıkayanlar paçaları sıvamıştır, gün içinde hiç olmadığı kadar yüksek sesle, katiyen olamayacak şekilde küfürlü konuşulur. Başka bir yer, başka bir şey gibi gelir bir vapurun içi o vakitte. O adamlar orada yaşıyordur sanki, evlerinden daha fazla eve dönüştürmüşlerdir vapurları...
McDonalds'lar akşam bir saatte kapanır, asgari ücretle bütün günü kasa kuyruğundakileri 'büyük seçim'e ikna etmeye çalışan gençler içeriyi temizlemeye başlar. Bütün gün sanki sadece bu saati bekliyorlarmış gibidirler. Aynı son otobüse binecek bu çocuklar, intikam alır gibi müziğin sesini sonuna kadar açarlar. Sandalyeleri, masaların üzerine kapatırken bilerek vururlar, ayaklarıyla iterler. Önlerinden geçerken gözlerim takılır hep, müzikten seslerini duyamam, ama şeflerine küfrederler çok, günün gıcık müşterilerini birbirlerine anlatırlar -gibi gelir bana-. Gün içinde tahrip edilen zihinlerinin ve bedenlerinin intikamını, Ronald Amca'nın evini yıkarak almak isterler sanki. Modası geçmiş heavy metal şarkılarıyla, yakın zamanlarda bir de Sagopa Kajmer'le, Ceza'yla, hip hop'la yıkmak isterler 'ekmek kapılarını'.

Mesai bittiğinde de bitmiyor.

Hiç yorum yok: