Cumartesi, Mart 28, 2009

Otel odaları

Az önce kalktığım bir masada çalmaklardan, çalıntılardan bahis açıldıydı, şimdi bu kültablasını görünce o odayı hatırladım. İçinde otelin adı yazıyor; çalmaktan en zevk aldığım şey. Küçük bir ganimet ama kırılırsa üzülürüm; gerçekten.
Geçenlerde, kaldığım otel odalarının ne kadarını hatırlayabilirim diye bahse girdim kendimle. Ne kadarının önemi var?
Bu kültablasının geldiği otel mesela. Ayıptır söylemesi, Portofino, begonvillerin arasından deniz görünüyordu odadan; tavanlar üç tane benden... Tam balkon kapısı uyanınca. İyi gelmişti bana.
Başka türlü iyi gelenler var. Otel odasında bir halt yok, Trabzon'un bir ana caddesi. O zamanlar mp3 yok, gıpgıcır bir discman, onun da yeni zamanları. Portishead'in yeni albümünü bir gece orada ilk kez dinlediğimi hatırlıyorum. Yolda bir yerlerde dinlediysem de, benim için ilk. Trabzon'da Portishead... 97 mi?
Gümüşlük'te bir pansiyon odası hatırlıyorum. Nisan sonu ya da Mayıs başı, kimse yok. Pansiyoncunun kızı benim için üst kata çıkıp da aylar sonra yataklara çarşaf takmış. Zaten uzaylı gibiyim onların gzöünde, tek başıma bir ben. Gece bir ara uyandım; bir kadın çığlığı duydum. Uykunun sersemliğinde çığlığın kendi içinde bir ritmi olduğunu ikinci gece fark ettim. Az aşağıdaki başka bir pansiyonun teneke tabelası rüzgarda inliyormuş meğer. O odada üç gece, baş ucumda kocaman bir mutfak bıçağıyla uyudum. Gündüzleri papatya topluyorum, akşam tek başıma rakı, kalamar falan, nasıl mutlu ve hafif... Sonra çok normalmiş gibi bıcağımı başucuma koyup uyuyorum. Huzurluydum; gerçekten.
Cunda'da bir pansiyon hatırlıyorum, tahta kuruları yatağı yiyordu bütün gece. Ayvalık'ta başka bir pansiyonda nasıl ateşlenmiştim, yastığın güllerini hatırlıyorum. Adana'da bir otel; yastıkla yorgan o kadar şahaneydi ki, uyanmak istemedim sabah.
Köln'de Katolik Kilisesi Yardımlaşma Vakfı gibi bir şeye ait bir otel; duvarda ahşap bir İsa-çarmıh yorumu. Yan odalara dağılmış ekipten biri "Odada şey yapılırken İsa münasip mi?" gibi bir şey sormuştu. Hamburg'taki balkonlu odama giren bir çınarın dalı mıydı? İzmir'de fırtınalı bir gece; yatak örtüsünü kapının arkasına koymuştum cereyan yapmasın diye. Pisa'daki gravürlü tavan, Prag'da kaldığım Sirkeci'de bir iş hanı estetiğindeki oda, Lisbon'daki içerisinin iğrenç, penceresinin dünyanın en şahanesi olduğu çatı odası...
Hatırlamaya çalışıyorum gerisini.
Bir otel odasına girdiğimde, ilk önce camdan dışarı bakarım.

2 yorum:

Said dedi ki...

Son cümle müthiş. Pek tercih etmem ama Taşlık'ın penceresinden bildik bir mahalle görünüyordu. Güzeldi.

ligea dedi ki...

bohem yıllarında yazdıgı, "otel odaları" şiiri geldi aklıma necip fazılın:
"Atıyor sızıların çıplak duvarda nâbzı,
Çivi yaralarında, çivi yaralarında.
Kulak verin ki, zaman, tahtayı kemiriyor,
Tavan aralarında, tavan aralarında"