Pazartesi, Mart 10, 2008

mp3 cep cephesi


Bu sahneyi ilk gördüğümde, Ortaköy yolunda aile salonu ayrı, salataya limon yerine kimyasal suyundan katmak ve hamsiyi ziyadesiyle yağlı kızartmakla nazarımızda puan kaybeden lakin, hasırlı duvarlarından, kalın masif masalarından, süslü avizelere takılmış tasarruflu florasan çubuklarından ve de çok tatlı bir biçimde insan kayıran garsonundan müteşekkil o başka mizanseni yüzünden lafımızı yuttuğumuz bir meyhanedeydik.
İşte o üst kattaki aile salonunda garsonun arkadaşı olduğu aşikar, tek başına demlenen bir kır saçlı, bir masada da yirmi sonları iki genç... Birinin saçlar sert jöleli; TRT dekoru... Biz gelmeden önce içmeye başlamışlar, yol almışlar. Mekanın fıçısı da Efes'in son sınıfından, bayağı seyrek arpası da alkolü de; uludağ gazozu gibi gidiyor hararet de varsa... İki oğlan önce kısık sesle başladılar, cep telefonundan müzik dinliyorlar. Yıldız Tilbe'nin 'Ama evlisin'i gibi, arabeskimisi pop numuneleri.
Volüm her şarkıda arttı, eşlik etmeye de başladılar, birbirlerinin gözlerine bakar gibiler, ama başkalarına söylüyorlar içlenerek şarkıları... Müdanaları kalmadı gittikçe, mekanın müziğini kapattırmak istediler hatta. Ortalarında çocuk avucu kadar telefon, kötü kalite ses, kötü eşlikçileri de... Aile salonu... Bir başka tür aile...
Sonra iki, sonra üç oldu böyle kamusal alanlarda cepten müzik dinleyenleri görüşüm. Sarhoşluk da şart değildi illa. Artık cep telefonlarının becerdiği en banal şey başka birini aramak; onu biliyorum. Ama bireysel bir aygıtın böyle toplumsallaşması, hatta tarafların kendi küçük toplumları dışındakileri sabote eder hale gelişleri başka bir ruh hali gibi geldi bana.
Bostancı'da geçti benim çocukluğum. Tren istasyonunun 'Adapazarı treninde banliyo biletleri geçersizdir' anonsları kadar, yaz haftasonları Adalar'ı fethe giden güruhların omuz kasetçalarından yükselen nejat alpler, ümit besenler de dahildir soundtrack'ime...
Az önce fetih lafını boşuna kullanmadım, belki değişen sadece teçhizat, bu da başka bir tür cephe...

Hiç yorum yok: