Cumartesi, Şubat 16, 2008

Yerinde egzotizm


Farklı bölgelerde birkaç billboard'da bir çikolatanın ilanını gördüm. İç organlar hindistan cevizinden müteşekkil olduğundan, 'Bilmediğiniz yerlere gitmeyin, oturduğunuz yerden egzotizm' minvalinde bir slogan layık görülmüş. Sirkeci'de yahut Barboros Bulvarı'nda tropik ada hissiyatı garantileniyor. Üstelik de ne işimiz var bilmediğimiz yerlerde... Sadece yol parasından, yorgunluktan falan kurtarmıyor yani vaat, bilmediğimiz yerlerin riskinden de koruyor, kolluyor bizi parmak kadar çikolata. Güzel de; severim...
'Hadi gidin yiyin' diyemeyeceklerinden, yemezsek bir sevdiğimizi kaçırmakla tehdit edemediklerinden ve zaten hangi maksat için olursa olsun bir araya gelecek laf kombinasyonları fazlaca tükendiğinden sadece bu slogan üzerine sosyolojik, ideolojik çıkarımlarda bulunmak geç, çok geç... Böyleleşti işler, gittikçe de böyleleşecek.
Bırakın bilmediğim yerleri, bildiklerime bile gitmemin mümkünatı olmayan geçen çarşamba geçlerinde, biraz başka yerde gibi hissedebilmek, biraz da beynimi sabaha karşı online tutabilmek için, 60-70 tıklık bir 'sonraki blog' turu yaptım.
2007 Aralık kayıtlarına göre 112 milyon blog mevcut; bunun sanırım 60-70 milyonu blogspot kanatları altında. Yani tepedeki 'sonraki blog' tamamen kör bir uçuş demek; güzel...
Artık 37 dil girişi var blogspotun, yakın zamanda Arapça ve İbranice de hizmete girdi. Turum esnasında İspanyolca bilmediğime yandığım bloglar gördüm, ama nihayetinde diyeceğim şudur ki, taze anneler, babalar sapıtmış. Böyle bir istatistik var mı bilmiyorum, ama kişisel blogların yarısından fazlası, hamilelik notları, en vıcık olanı da yeni doğmuş çocuk için açılan bloglar... Her dilde, ama her dilde... Sarışın, esmer, kızıl çeşit çeşit bebek gördüm. Bebeğin ağzından ya da annenin ya da belirsiz bir ebeveyn jargonuyla yazılmış bloglar gördüm. Çoğunda fotoğraf net değil ya da korkunç kareler... Yeryüzünde sadece o çocuğun annesine, babasına, birkaç da akrabaya hoş gelebilecek kayıtlar... Fazla mı duvar makamından konuşuyorum, hormon şart mıdır yani bu küresel çıldırışı anlamak için?
Sonra ne olacak, kaç yaşına kadar yeni kayıt girilecek mesela? Çocuk okuma yazma öğrendiğinde 'Evlat, senin için zamanında şöyle bir hareket düşündük, buyur, sen de çocuğuna yaparsın ilerde' mi denecek? Çocuk olaya nasıl bakacak? Ergenlik gerginliklerinde o banyo fotoğraflarının böyle billboardlaşması yeni bir tür kuşak çatışması mı çıkaracak? Sevgiliye 'Bak bu bizimkilerin zamanında benim için açtıkları blog' diye adres mi maillenecek ilişkide evresi geldiğinde? Zaten çocukluk hatıraları çokça inşadır fotoğraflardan, ailesel sözlü edebiyatan... Böyle günü gününe kayıtlanmış bir yavru, sekiz aylıkken başından geçen bir olayı anlatığında kim onu durduracak? Ya da bir ucundan tutup kendisi mi devam edecek? Böylelikle hakikaten kişisel bloglar mı türeyecek...
Bilimsel bir neticeye varılmadığından ya da gerekli zaman geçmediğinden bilemediğimiz şeyler var. Kuyrukyağının kalbe zararları şüphe götürmez de, diyelim evde kablosuz internetin kalbe, beyne, dalağa etkisi bilinmiyor henüz.
Egzotik günler olacak...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Çocuk pornosuna girmişsin. İsabet olmuş.