Pazar, Ekim 29, 2006

BEŞ'in 1'i

180 derecelik bir bakışa sığan 5 nane
ev (kalorifer yanmıyor), masa (fena)
- an itibarıyla The Dresden Dolls, "Sing"


1) Bir tane 90'lık kaset
Galiba başında Cemal Gönyeli vapurunun başmakinisti Sezai Abi var. "Bizim İstanbul halkı kalabalık olarak kapalı sisteme gelemez bence. Açık gemilerin modern sistemi olması lazım. İnsanları sıkamazsın. Adam sigarasını içecek, çayını içecek, açık havada kendini rüzgâra verecek, bunlar İstanbul'da klasiği gelmiş şeylerdir." demişti. Fotoğrafını çekerken çok utandı. Yok, bu kasetin başında Ceza var. Kadıköy'den Beşiktaş'a geçerken yakalamıştım başmakinisti. Makine dairesi çok sıcaktı, yerler mazottan kayıyordu, kendi sesimi bile duyamadım. Dar merdivenden tekrar yukarı çıkarken yine çok utandı Sezai Abi.
2) Kahve fincanı
Üzerinde 22. İstanbul Kitap Fuarı yazıyor; demek üç senelik alet. İçinden kaç ton kahve geçti?
3) Tanita Tikaram albüm kapağı
Şirketin adı "Naive", albümün adı "Sentimental". İnsan bu kadar mı hisli olur? Sesi merhem gibi, çağırıştırdıkları güzel...
4) Kahverengi kaplı defter
Bakıyorum benimle birlikte nerelere gitmiş? Ankara, Bodrum, Barcelona, Moskova, St Petersburg, Zeytinli, Taşucu. Son havaalanına gidişimden bir fotoğraf karesi: Sabah 6 suları. Koltukların dördünü kaplayacak şeklide gençten bir adam uzanmış uyuyor, kafasını bir tane tüylü oyuncak ayıya yaslamış, hatta sarılmış gibi neredeyse. Sevimli. Sonra başka bir adam geliyor yanına, "Kalksana lan, ağızını çalkala, niyet et. Ezan okunacak!" Yatay pozisyondaki adam yüzünü buruşturarak kalkıyor, elinde ayıyla birlikte yürüyor. Ayıdan bir etiket sallanıyor. Adam ayıyı karşıdaki hediyelik eşyalar satan dükkana bırakıyor. Yastık ödünç almış...
5) Sergent Garcia'ya bir bilet
Biletleri zor atıyorum. 5 Temmuz'muş. O gece Esma Sultan Yalısı'na girerken kapıdaki görevli "Yanınızda yiyecek, içecek bir şey var mı?" diye sordu, "Yok" dedim. Halbuki yarım bir kır pidesi vardı; patatesli. İşten geç çıkmıştım, açtım, indiğim yerde bir kır pidecisi gördüm; 1YTL. Nasıl da güzel ikiye ayrılmıştık o gece, tuvaletlilerle tuvaletsizler...
- an itibarıyla Lisa Ekdahl, "Now or Never"

1 yorum:

barbaraf dedi ki...

önceki günün sabahı uyandığımda boynum tutulmuştu..her kim tuttuysa iyi becermisti isini ki kafamı hiçbir yana çeviremedim..o gece bir de bir merdivendenden kaydım ,düsmemek icin parmaklıklara tutundum..parmağım kesildi,kolum sadece 30 derece hareket eder hale geldi..bol bol küfür ettim herşeye,herkes suçluydu halimden..bunu anlatamadım kimseye derken hafakan yetişti imdadıma...