Pazar, Haziran 13, 2010

Anne ayaklarım yere değiyor

Annelerinin sesi ne kadar yüksek çıkıyorsa, genlerle aktarılmış göz rengi, ayak serçe parmağı eğriliği, sabah nemrutluğu gibi, çocuklarının ki de o kadar... Sahilden şemsiyeye doğru bağırıyorlar: "Anne ayaklarım yere değmiyor". Beş yaşında olanları var, sekiz yaşında olanları, simitli yüzeni, tek kollukla takılanı... Kendilerini yırtarak bağırıyorlar hayatlarının en büyük eşiğini. Bir günde kaç çocuk geçiyor o eşikten, bilir misiniz?

Kaldığımız yerde sekiz gün geçirmiş bir çiftin kadını, mekân sahibine dert yanıyordu giderayak: "Keşke odalara televizyon da koysaydınız..." Günü oda temizlemekle, patlıcan biber kızartmakla geçiren kadın usulca bir şey söylemiş olacak "En azından bazı odalara... Ekstra para da talep edebilirdiniz. İnsan akşamları yapacak bir şey bulamıyor. Televizyonun sesi yeter..." dedi. Yaşadığı şehirden bilmem kaç yüz kilometre direksiyon sallamışlar, bunun adına "tatil" demişler, Michael Jackson'un Jackson Five zamanı kadar yanmışlar, bir arzuları var, eksikliğini duydukları tek şey...

Sezen Aksu'yu ne çok seviyor tatil beldelerinin geceleri; televizyon değilse Sezen Aksu. Bir yandan o çalıyor, bir yandan karşılıklı susarak çekirdek çitliyor, kola içiyor şehir çiftleri. Sezen Aksu'yla problemim, Sezen Aksu'yu sevenlerden başlar. Bir sevme biçimi dayatırlar insana. Geçenlerde, bir iş çıkışı serviste billurlaştı cümlesi, porno endüstrisini hatırlatıyor bu matematik bana. Sezen Aksu dinlerken nasıl uyarılmanız gerektiği bellidir.

Tatildeyim, ayaklarım bazen yere değiyor, bazen değmiyor.

1 yorum:

D!mple Rock dedi ki...

fotoğraf pek iç açıcıymış -_-
ve ben de bitmek bilmeyen bir tatildeyim, halk arasında işsizlik diyorlar hani şu üni mezunu gençleri de vuranından.