Pazartesi, Temmuz 07, 2008

Gerçekçi ol, sana yakışır


İstediğim anda burnumun ucuna getirebildiğim bir koku, kendini kazıtmış bir ses... Gerçi böyle olduğunu yeni farkettim.
Güneş batmaya yakın bir anda senkronize çalışmaya başlayan bahçe fıskiyeleri; kötü toprak ve günün tozunu kusan beton kokusu. Geçen hafta iş yerinde birden farkına vardığım bu ikiliyi, hafızamın aileli çocukluk tatilleri klasörüne kaydetmişim meğer. Çok doğrudan bir çağrışım değil aslında, yine de hatırlattıklarıyla içim sıkıldı.
Oteller değil de daha ziyade bütçe el veren pansiyonlar, tek kullanımlık kiralanan devremülkler. Yazlığı olup da her yaz aynı yere giden arkadaşlarımı nasıl kıskanırdım; aradan üç mevsim geçmemiş gibi her yaz başı yarım kalmış bir oyuna başlayanlar, 5 yaşında başlayıp birlikte/ ayrı ayrı büyüyenler... Zaten yalnız durmaya teşne bir çocuk için her sene ayrı bir tatil beldesinde, aileyle kös kös oturma ile arkadaşsız durmanın utancının birbirine karışmasının adı tatil oluyor böylece...
En sinir olduğum da annemlerin 'E hadi git kendine arkadaş bul' telkinleriyle beni gece çay bahçesinden, gündüz sahil şemsiyesinin altından dışarı itmeleriydi. Çok sinirlenirdim. Sanki büyükler böyle arkadaşlık kuruyor. Ben neyim ki, öyle dilenir gibi... Sinir küpüne dönerdim, mesela yedi buçuk yaşında bir kız çocuğu olarak muhtemelen tansiyonum falan yükselirdi.
Tatildeyim. Tanımadığım hiç kimseyle konuşmuyorum.
Yolda gördüğüm bir kamyon arkası yazısı üzerine tefekkürle meşgulüm daha çok: 'Gerçekçi ol, sana yakışır'. Böylesini görmedim çünkü.

Hiç yorum yok: