Küvete yeni bir tıpa almak maksadıyla evden çıkmıştım. Elinde, göz kantarımla iki yüz gram civarı olduğunu hesapladığım beyaz peynir kalıbı, bir Hürriyet ve barbunya pilaki konserve kutusuyla bakkalın çırağı, dükkanın kapısının önündeki mukavva kutuları ayağıyla itiştiren bakkala “Şekip Bey Apartmanı’nda daire 2 yokmuş ki abi!” diye seslendi. Demek daire 2’si olmayan bazı apartmanlar ve yine de bu saatte kahvaltı edenler vardı hayatta.
Sarmaşıklı apartmana kadar yanımdan sadece eskici geçti. Laf olsun diye “Eski televizyon alıyor musunuz?” diye sordum. El arabası boş olduğundan siftah ihtimaliyle gözleri parlayarak markayı sordu. Nereden bileyim! “Plastik kasa mı, tahta mı peki?”. Bana hep plastik gibi gelmiştir, ama onu da bilemem. Eve gidip bakamam, işim var: küvete tıpa...
Nalburda, ellilerinde kekeme bir adam beş metre kafes teli sardırıyordu. Teli sağ kolunun altına sıkıştırınca yere bıraktığı siyah poşetteki soğanları unutuyordu; nalbur arkasından “abi!” diye seslendi. O seslenmese, benim bir şey yapmam gerekecekti, iyi oldu.
Tıpaların plastik zincirli, ucu vantuzlu olanları çıkmış bir de. “Abla bu diğerlerinden biraz pahalı ama...” dedi nalbur. Ama bakalım bütün küvet delikleri standart mı? Adam yemin billah etti, hepsi aynıymış. İçime bir kurt düştüğünden, “tam tıkamazsa geri getiririm” dedim. Küvet tıpası başka bir şey için de kullanılamaz ki!
Apartmana girdiğimde İSKİ’nin adamı faturaları kesiyordu. Yanından geçerken mecburen “iyi günler” dedim, duymadı. Sinirlendim. Eve girip hemen banyoya koştum. Küvet delikleri galiba gerçekten standartmış. O zaman, eski tıpa da standarttı. Plastik çeker mi, hiç anlamadım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder