Pazar, Mart 11, 2007

"Extra" canlı bombalar


1954'te kendisiyle yapılan son röportajda Sait Faik'e "Size göre yaşamak nedir?" diye soruluyor: "Balık tutmak, kahvede oturmak, yanımda çok sevdiğim köpeğim, insan tanımak... Beyoğlu'nde bir aşağı bir yukarı dolaşmak, arada içmek, hikâye yazmak, velhasıl hiçbir şeye bağlanmadan avare gezmek bütün gün" diyor. İnsanın "kahvede çayların, Çiçek'te rakıların benden" diyesi geliyor; iki üç paragraf daha etseydik...
Üç beş sene öncesinin 1 Mayıs'ında Edirne'de iki Roman polisin önüne atlayıp "İş istiyoruz" diye bir eylem yapmış, anında içeri alınmışlardı tabii. Bir vesileyle karşılaştık. O günü "kafaları gayet iyi olduğundan" zaten parça bölük hatırlamaları küçük bir hüsrandı. Ne kadar zamandır işsiz olduğunu sordum birine, altı aymış. "Peki daha önce ne yapıyordun?" "Aylaktım" dedi. Öylece kaldım. Farklı bir kategorizasyon...
Beyoğlu çevresinde görüyorum daha çok onları, "Extra bira insanları"... Bakkaldan bira alacakları fiyata az votka, bol sulu fıçı bira satan salaş kafeler, rock barlar var. Daha çok o tür mekânları da yabancıladıklarından sokak köşelerine çömelen ve mahallelerine giden belediye otobüsleri en geç 11'de bittiğinden avarelikte zaman kaybına tahammülü olmayan adamlar onlar. Ekstra mutsuzlar, ekstra mutluluğa ihtiyaçları varken...
İstiklâl Caddesi'nin en civcivli zamanında da, harareti az düşse de bir Avrupa şehrinin yemek zamanı kalabalığını sırtlayan sabah 3-4 zamanlarında da, yol kenarında dikilen adamlar var bir de. Ürkütücü bir dik açı var bakışlarında. Kadınların kalçalarını, memelerini mi kaydediyorlar hafızalarına sonra kullanmak için? Pezevenk mi, torbacı mı iş kollayan? Sadece gelen geçene mi bakıyor yoksa? Gelen geçene bakarken ne geçiyor kafasından?
Son otobüslerine yetişmeden evvel, fırsatını yakaladıkları anda linç güruhuna dönüşen, hiçbir şeye bağlanmayan, ama tercihen değil zaruriyetten aylaklar, avareler...
"Kibar zümreyi yazmam, çünkü hiç sevmem onları. Yaşamaktan zevk alanları severim ben" de demiş Sait Faik ölmezden evvel.
Yaşamaktan alacakları zevk de, bir sürü şey gibi esirgenmiş aylaklar, avareler, canlı bombalar onlar... Başka bir kategorizasyon bu da.

1 yorum:

kafcamus dedi ki...

ahh, tabii ki kopipeyst ama "aylak adam" işte...

"dışarda çiğnenmemiş kar, üstüne bastıkça gıcırdıyordu. kitapçının köşesinden tenha caddeye dönerken içinde bir boşluk vardı. saatine baktı: ona geliyordu. nereye gideceğim? keşke polis kuşkulanıp karakola götürseydi beni. değişik bir gece olurdu. belki onu da bulup getirirlerdi. birlikte çıkardık. sonra, sıkıntı. o bitti. haşet' te kitap arayacağım. niye koşuyorsun? davete geç mi kaldınız? her zaman geç kalanlar bulunur. hindi dolması daha bitmemiştir. bu gece insanların hindi yemesi gerekir. bulamayanlar üzülür. yılbaşı hindisi... ooooo! eğlenmek de zorunludur bu gece. sinemalar, tiyatrolar, barlar doludur. evlerde toplantılar vardır. küçük bir toplantı demişti avukat. göz kırpmıştı. 'neydi o yılbaşı gecesi donattığımız masa. şu mehmet bey ne şakacı adam. kırdı geçirdi bizi. ama karısı.. sorma kardeş. ' küçük kumarlarınız vardır. on kuruşluk tombalalar. şimdi kim bilir kaç kere evde, kim bilir kaç kadının 'aman ayol, bu ne kötü şans böyle,' sözüne kim bilir kaç erkek ' üzülmeyin, kumarda kaybeden aşkta kazanır, ' diyordur. kim bilir kaç erkek de acele edip bu sözü ondan önce söyleyemediler diye onu kıskanıyordur. biliyorum sizi. küçük sürtünmelerle yetinirsiniz. büyüklerinden korkarsınız. akşamları elinizde paketlerle dönersiniz. sizi bekleyenler vardır. rahatsınız. hem ne kolay rahatlıyorsunuz. içinizde boşluklar yok.

neden ben de sizin gibi olamıyorum? bir ben miyim böyle düşünen? bir ben miyim yalnız ?"